ANLAMAYI ANLAMAK
Anlamayı anlamak
İnsan deneyimleri kendisi ve çevresindeki kişilerle olan
ilişkilerden doğar. Daha teknik tanımlarsak beyindeki her nöral bağlantı birer
deneyimi ifade eder. Bizler birbirine benzer deneyimler yaşasak da her birimiz
için o deneyimin anlam yansıması ve duygusal etkisi farklı olabilir. Huzurlu
bir ailede yetişen ve sevgiyi hisseden bir kişi ile ebeveynlerinin
çatışmalarına gözlemci olan dirençli ve olumsuz hisler taşıyan iki kişinin
yetişkinliklerinde yaşadıkları ilişki problemi aynı olsa da aynı şekilde
yorumlamaz ve tepki veremezler. Durum böyle olunca ister evlilik olsun ister
flört, çiftlerin en temel problemlerinden birisi anlaşılma beklentisi olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Anlaşılma beklentisinin altında yatan şey, deneyimlerin etkisinde zihnimizde yarattığımız benliğimizi, zihnimizin ihtiyacı olduğu ve inandığı şekilde onaylama ihtiyacımızdır. Çocukluktan beri gelişen birçok deneyim, özellikle ebeveynler ile olanlar, eğer çocukta güvenli bağlanma sağlayacak bir sevgi anlamı yaratmamışsa kişi erişkin olduğu zaman, kendisi ile ilgili yargılarının hoşnutsuzluğu içerisinde ilişkilerini yaralı olarak yaşarken, diğer yandan da bu kusurlarının açığa çıkmaması için farklı bir kimlik benimseyecektir. Bu tamamen bilinçsizce gerçekleşen bir durumdur.
Duygusal özdeşleşme ve deneyime yüklenen anlamlar kişiyi sürekli savunmacı bir benlik halinde tutar. Bunu, duyguların oluştuğu limbik beyinden gelen “iyi mi yoksa kötü mü” sorgulaması ile harekete geçen beynin arka korteksinin "vur ya da kaç" halinde olmak yani stres anı olarak tanımlayabiliriz. Kişi daha önce yaşadığı ve otomatik olarak anlam verdiği bir deneyimi hatırlatan durumlar olduğunda aynı hisleri yaşar gibi tepkisel bir davranış sergiler.
Bu da ilişkilerde çiftlerin birbirlerini anlamaktansa anlaşılmaya çalışarak veya hızlıca tepki vererek kendi geçmiş deneyimleriyle özdeşleştirdikleri durumlar sebebiyle eşlerine sert tepkiler vermesine ve iletişimin zamanla kopmasına sebep olur.
Oysa tepkisellik ilkel beyinden gelen otomatik pilot davranışlar olsa da insan beyni diğer varlıklardan farklı olarak orta prefrontal kortekse sahip, değerlendirme ve yorumlama yapabilen beceriye, kavrayış yaklaşımı ile kendi zihnini gözlemleme ve düzenleme kabiliyetine sahiptir.
Çiftler arasında uyum ve anlayış çiftlerin kavrayış yeteneklerinin farkına varması ve kavrayışı temsil eden iç görü pratiklerini öğrenmeleri ile mümkündür. Farkındalık birçok kişi için hayalî bir kelime gibi görünse de basit ve kolay anlaşılan bir anlamı vardır. Farkındalık, ilkel beynin yönetiminden çıkarak, zihinsel aktivitelerinin "düşünce, duygu veya hatırlama, endişelenme ile adlandırılan durumlarını gözlemleme halidir. Farkındalık, kişinin kendi niyetine odaklanması için eğiten bir tür zihinsel aktivitedir. Amaç, bugünü etkileyen ve duygusal özdeşleşme yaratan durumların yeniden anlamlandırılması ile geçmişin otomatik yönetim etkisini dönüştürmek kişinin kendi seçimlerini birlik deneyiminden yapabilmesini sağlamaktır.
Birçok kez bilinçli olarak kabullendiğiniz ve etkisini bıraktığınızı sandığınız geçmişten gelen ancak beyinde işlenmemiş bir deneyim, hiç umulmadık anda birlikte olduğunuz kişilerin davranışlarında, sözlerinde yeniden canlanabilir ve bilinçsizce sizi etkisi altına alarak o anda davranışlarınızı kontrol altına tutabilir. Bu kontrol, dengesiz, kırıcı ve umulmadık bir yorum veya davranışa sebep olabilir.
Tüm ilişkilerimizde bilmemiz gereken her kişinin gerçekte kendisinin duygusal yaralarına dayanarak bizimle iletişim kurduğudur. Hep söyleriz “Herkes kendi kendisine konuşur” İnsanın etkiye bütünleşme halinden yaklaşımı olgun ve sevgiyle olduğunda en öfkeli halde bile kişinin dönüp kendisine bakma eylemine aracı olabilir.
Hangi ilişkide olursa olsun birbirimizin deneyim dokusuna saygı duymamız birbirimizi güçlü bir kavrayış hali ile anlamamıza ve ilişkimizi sağlıklı bir birlikteliğe taşımamıza yardımcı olur.
Küçük bir pratik olarak her hangi bir anda hoşunuza gitmeyen bir söze veya duruma tepki vermeden önce derin bir nefes alın ve zihninizin içindeki tepkiselliğe gözlemci olmayı deneyin. Bir ara verin ve nefesinize odaklanarak izleyin. O an vereceğiniz tepkinin, düşüncelerinizin ve duygularınızın siz olmadığınızı fark edeceksiniz. Verdiğiniz bu mola sayesinde birlikte olduğunuz kişinin de kendi sözlerini fark etmesi ve yumuşaması mümkün, zira ayna nöronlar ve rezonans devreleri ile o an ki kavrayış karşımızdaki kişiye de yansır.
Çalıştığım Duygu odaklı çift ve bireysel seanslarda çoğu danışan, kendi otomatik tepkiselliğinin farkına vardığında ilişkide büyük bir adım atılmış olur. Çiftler kavrayış yeteneklerini açığa çıkardıkça uyumlu ve esenlikle bir ilişkiyi deneyimlemeyi öğrenirler.
Elbette en önemli şey bu gelişim ve kendini tanıma sürecine kişilerin açık ve istekli olması gerekir. Zira istek olmadan kimsenin kendisini keşfetmesine ve hayatını düzenlemesine aracı olamayız.
Mükemmel yaratılan bir varlık olarak, insan olmanın sağladığı en güzel hediye beynimizde bizi birbirimize bağlayan, tekliğin okyanusunda, esenlik, uyum ve açıklıkla ifade bulmamızı sağlayan yapının her kişi için keşfedilebilir ve yaşanabilir olduğudur.
Hepimizin kavrayışın güzelliğini yaşaması niyeti ile...
Sevgilerimle,





